makale arama...

Su Kaynaklarının Kirliliği

Kirleniyor, Yok Oluyor veya Yetmiyor: Türkiye’nin Su Kaynakları

Geçtiğimiz son iki yılın en önemli etkilerinden biri, her ne kadar fark etmesek bile, su tüketimi istatikerimizde önemli derecede yaşanan artış oldu. Daha fazla evde kalan, hijyenine daha fazla önem veren ve en önemlisi daha fazla tüketmeye başlayan dünya toplumlarının arasında kuşkusuz Türkiye de yer alıyor – örneğin TÜİK verilerine Türkiye hane su kullanım oranı son 2 yılda 3 katından fazla artış gösteri. Üstelik şiddeti giderek artan küresel iklim değişikliğini en ücra köşesine kadar hissetmeye başlayan ülke, giderek kuraklık veya sel felaketleri ile de daha sık yüzleşmeye başladı. Günlük su tüketim talebinin ve gereksiniminin de artan nüfus ile doğru orantılı olarak her geçen gün arttığı da göz önüne alınırsa ülke ciddi bir su güvenliği krizine doğru ilerliyor denilebilir.

Ve bu su güvenliği krizi, su kaynaklarına verilen zarar ile hem daha şiddetli boyutlarda hissediliyor, hem de bu sorunun ileride yaratacağı tahribatın kapsamı genişliyor.

Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili olan bir ülke olmasına rağmen hemen her gün medyaya yansıyan su kirliliği veya su kaynaklarının önemli derecede zarar görmesi, yok edilmesi veya kullanılamayacak hale gelmesi haberleri ile sarsılmaya devam ediyor.

Su Kirliliğinin Sebepleri Neler?

Peki su kirliliğinin temel sebepleri arasında neler yer alıyor? Öncelikle belirtmek gerekir ki su kirliliğinin nedenleri kirliliğin türüne ve bahsedilen su birikintisinin özelliklerine bağlı olarak değişiyor – zira Akdeniz’i kirleten faktörler ile ülkenin en emektar nehirlerinden biri olan Kızılırmak’ın kirlenmesine sebep olan faaliyetler bir değil. Örneğin, Kızılırmak gibi Anadolu’nun derelerinde ve ırmaklarında gerçekleşen termal kirlilik sıcak suyun bir su kütlesine boşaltılmasından kaynaklanırken, Akdenize kıyıları olan kentlerde daha sık görülen kimyasal kirlilik zararlı kimyasalların suya karışmasından kaynaklanmakta. Nüfus patlaması yaşayan başta İstanbul olmak üzere metropollerde yaşayan nüfusun günlük aktivitelerinden kaynaklanan kirlilik bölge su birikintilerini son derece olumsuz etkilerken, iklim değişikliği sebebi ile artan kuraklıkla mücadele için göllerden ve derelerden faydalanmaya çalışan tarım ve hayvancılık sektörü ise ilgili su kaynaklarının kirlenmesinde rol oynuyor.

Madencilik, termik santraller, ağır sanayi sektörü ve deniz taşımacılığı gibi sektörlerin doğal faaliyetleri de su kaynaklarına önemli ölçüde zarar vermekte.

Su Kirliliği ile Mücadele Yöntemleri Arasında Neler Yer Alıyor?

Anlaşılacağı üzere su kaynakların miktarı ve verimliliği, alarm çalıyor. Uzmanların ve bilim insanlarının üzerinde çalışmaya devam ettikleri formüller arasında hanelerde kullanılan teknolojik aletlerin su koruma ve sürdürülebilirlik konularında önemli adımlar atmak ve kirlenen suların rehabilitasyonu gibi çalışmalar bulunuyor. Her ne kadar toplum hane halkının alması tavsiye edilen önlemlere dair bir takım fikirlere sahip olsa da su kirliliğinin sebeplerinin ve nasıl önlenebileceğine dair bilincin istenilen boyutta olduğundan bahsetmek pek de kolay değil.

Uluslararası kamuoyu da şiddeti giderek artan risklerin farkında ve başta Birleşmiş Milletler olmak üzere önemli kurum ve kuruluşlar artan su kirliliğine karşı eylem planı oluşturmak için yıllar önce harekete geçmiş durumda. Bu planlar arasında daha önce de bahsedildiği üzere kamuoyunun bu konudaki farkındalığını artırmak ve hanelerden başlayan sorunları yine hanelerde çözmek yer alıyor. Aynı zamanda su kirliliğine yol açan belirli faaliyetleri yasaklayan veya sınırlayan yasa ve yönetmelikler çıkarmak ve bu kirliliğe yol açan faaliyetlerde bulunan şirketlere gerekli yatırımları yapmalarını zorlamak da son yıllarda popülerleşen çözümler arasında. Son olarak ise devletlerin ve uluslararası patent kanunları teşvikleri ile önemli şirketlerin su kirliliğine dair yaratıcı ve devrim niteliğinde çözümler bulmasının önünün açılması sağlanıyor.

Görüldüğü üzere su kirliliğinin sebepleri ve mücadele yöntemleri çok geniş ve ne yazık ki giderek daha da sık duyacağımız bir konu haline geliyor. Fakat kesin olan bir şey var ise o da bireylerin ve toplumların hızla bilinçlendiği ve bu sorunun önüne geçmeyi hedefleyen çözümlere kapıların ardına kadar açık olması denilebilir.