Bir başka yazımızda da bahsettiğimiz üzere günlük yaşantımıza devam etmemiz için gereken enerji kaynaklarının değiştirilmesi küresel iklim değişikliği ile mücadele yöntemlerinin arasında belki de en önemlisi, zira pek düşünmesek de son yıllarda kurulan bu sistemleri dünya genelinde her gün ortalama 90 milyon varilden fazla benzin tüketiliyor.
Örneğin, uluslararası lojistik ağı. Uluslararası lojistik ve üretim hatlarının COVID-19 salgınının etkisi ile sarsılması sonucunda bir sene boyunca rahat bir nefes alan çevre ve dolayısıyla Dünya aslında bize bu ulaşım araçlarının emisyonlarının ne kadar sorunlu olduğunu gösterdi. Fakat bu duruma çözüm olarak milyarlarca insanın gıdaya ve benzeri insani tüketim maddelerine ulaşımını zorlaştırmak hatta imkansız kılmak gösterilmemeli – fakat bu emisyonların iklim değişikliği felaketini körüklediği de aşikar. Dolayısıyla bu aşamada alışılmışın dışında çözüm önerileri düşünmekten başka bir çare kalmıyor, zira ne bu sistemler tamamen bırakılabilir ne de bu şekilde devam etmelerine göz yumulabilir.
İşte bu noktaya geleceğin enerji kaynakları olan yeşil enerji ve bu alanda gerçekleştirilen Ar & Ge çalışmaları devreye giriyor.
Hızla Önemi Artan Yeşil Enerji Kaynakları
Fosil yakıtların yakılarak enerji elde edilmesine alternatif olarak ortaya çıkan yeşil enerji kaynaklarının günümüz itibariyle en önemlileri arasında hidroelektrik santralleri, rüzgar enerjisi ile çalışan rüzgar bataryaları ve artık bireysel olarak konutlar ve işyerlerine de kolaylıkla inşa edilebilen güneş panelleri bulunuyor. Fakat yeni enerji kaynaklarına dair yürütülen Ar & Ge çalışmaları kapsamında bazı eski yeşil enerji kaynaklarının da tahmin edilenden daha fazla zarara yol açtığı tespit edilmiş durumda – örneğin bir zamanların gözde enerji kaynakları arasında olan hidroelektrik santrallerin çevreye ve bölgedeki topluluklara ciddi zarar verdiği artık kabul edilen bir gerçek. İçilebilir su sorununun da giderek artacağı göz önüne alındığında insanlığın bu enerji kaynağını tıpkı fosil yakıtlar gibi emin adımlara geride bırakacağını tahmin etmek pek de zor değil.
Günümüzde yaygın olan enerji üretim ve tüketim alışkanlıklarının bu boyutta tahribata yol açmasının anlaşılmasıyla beraber bu alanda yürüttükleri çalışmalara hız katan bilim insanları, her gün farklı enerji üretim metotlarına dair gelişmeler paylaşmaya devam ediyor. Bu metotlar arasında hem tüketim alışkanlıklarımızın ve hayatın doğallaşan seyrinin sonucu ortaya çıkan atıkların değerlendirilmesi gibi yöntemler bulunması hem de ileri derecede teknolojik ve detaylı çalışmalar gerektiren kaynaklara yönelimin olması sektörün önemine ve çeşitliliğine dikkat çekmektedir.
Değişen ve Gelişen Enerji Kaynakları
İnsanlığın nüfusu ve enerji gereksinimleri artmaya devam ederken yeni ve etkili yeşil enerji formüllerinin de benimsenmeye başlanması, bu gelişmelerin sürdürülebilir olmasının en önemli unsurları arasında yer alıyor.
Her gün, Güneş ışınlarını uzayda ve dünyada yol alırken çıkardıkları radyasyon enerjisini hapsederek uzay araçları ve bu araçlar sayesinde dünyaya sürdürülebilir enerji kaynağı yaratmaya dair çalışmalardan okyanuslarda ve denizlerde oldukça yüksek oranda bulunan alglerden enerji üretmeye kadar onlarca yeni enerji kaynağı geliştirilmeye çalışılıyor. Var olan yeşil enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve daha az maliyetle daha fazla verimlilik sağlamaları için yürütülen çalışmalar da cabası – örneğin güneş enerjisi panellerine dair teknolojilerin geliştirilmesi için harcanan miktarların onlarca milyar dolar olduğu belirtiliyor.
Yani Dünya, yeni ve yeşil enerji kaynaklarını keşfetmek ve bu kaynakları mümkün olduğu kadar verimli kullanabilmek için önemli adımlar atmaya devam ediyor. Her ne kadar tüm bu araştırmaların hemen hepsi farklı kaynaklara ve yöntemlere odaklansa da, hepsinin ortak bir noktası da var: Karbondioksit emisyonunu sıfıra veya günümüzde var olan seviyenin çok altına indirmeleri.